6 Ekim 2018 Cumartesi

RUS PATRİKHANESİ TÜRKİYE'DE KİLİSE AÇARSA


2 Ekim’de Yunanistan Ortodoks Kilisesi'nin Sen Sinodu; Rum Patrikhanesi’nden ayrı olarak Ukrayna Kilisesi’ne özerklik verilmesi meselesini içeren bir toplantı yapmaya başladı. Rus Patriği Kirill ise haber aldığı bu toplantı öncesinde Atina ve Başpiskoposu Hieronymos'a Ukrayna Kilisesi sorunu konulu bir mektup yolladı.

Patrikhane yanlısı yayınlar yapan Yunan “Romfea” Haber Ajansı Rus Patrikhanesi Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Volokolamsk Metropoliti Hilarion ile bu toplantı ve gönderilen mektupla ilgili bir röportaj yaptı.
Yapılan röportajın içeriği Yunan/Rum kaynaklarının söylemleri çarptırma huylarına maruz kalmamak için Rus Patrikhanesi’nin resmi yayın organı olan https://mospat.ru üzerinde de aynı gün, eşzamanlı yayınlandı. Romfea’da bazı cümlelerin anlamları her zaman olduğu gibi değiştirilerek yayınlandığı da zaten görüldü.
Rus kaynaklarını baz alarak alıntılarsak röportajın bazı satırbaşları şöyledir:
Romfea: Yunanistan Ortodoks Kilisesi'nin Sen Sinodu Konseyi bugün çalışmalarına başlıyor. Beklendiği gibi, Konsey'de Ukrayna'daki dini durum ve Rus Kilisesi ile Konstantinopolis Patrikhanesi arasındaki kriz de görüşülecektir. Ukrayna meselesinin Yunanistan Sen Sinod’unda görüşülmesine ne diyeceksiniz?
Hilarion: Rus Patriği Kiril bilindiği gibi dün Yunanistan Başpiskoposu Hieronymos'a bir mektup yolladı. Mektubun ana konusu Ukrayna’ydı. İçinde Rus kilisesinin bu konudaki konumu var ve mektubun Yunanistan Kilisesi Konseyi'nde tartışılacağını düşünüyorum. Ukrayna Kilisesi'nin, Moskova Patrikhanesi'nde kendi kendini yöneten bir kilisenin hâlihazırdaki durumunu en iyi şekilde değerlendirdiğini vurgularım. Bununla birlikte, Ukrayna’nın kanuni dinî yöneticilerinin görüşü göz ardı edildi ve Rum Patrikhanesi, Ukrayna’nın özerklik projesini uygulamak için Kiev’e iki temsilci atadı. Ukrayna hükümet yetkililerinin temsilcileri bu konuda siyasi emelleri için çalışıyorlar
Romfea: Romanya Kilisesi ve 19. yüzyılda Konstantinopolis'ten özerklik alan diğer kiliselerin özerkliklerinin ilan edildiği bir dönemde de benzer eylemler yapılmadı mı?
Yunanistan, Romanya, Sırbistan ve Bulgaristan örneğinde, mevcut kanonik yöneticilerin devre dışı bırakılmaları yapılmamıştı. Ama bunu Ukrayna'da yapmayı planlıyorlar. Ortodoks kiliselerinde kimin özerkliğe izin vermeye yetkili olduğuna dair farklı yaklaşımların olduğunu biliyoruz.
Hilarion: Rum Patrikhanesi tarafından yapılan eylemler ve Bartholomeos’un Ukrayna'da özerklik sürecinin devam edeceğini ima eden temsilcilerinin ifadeleri, Rus Ortodoks Kilisesi'ni misilleme tedbirleri almaya zorladı. Rus Kilisesi'nin kanonik (Kanon=Dinî kanun) topraklarının bütünlüğü konusunda bariz bir tecavüz karşısındayız. 14 Eylül'de Sinodumuz Rum Patrikhanesi'nin papazlarıyla yapılan tüm kutlamaları askıya almaya karar verdi.
Rus Patrikhanesi Kiev Metropolitliği’nin Moskova Patrikhanesi'ne ait dini mülkü olduğunu tartışılmaz belirten tarihi gerçekleri sunan bir ifadeyi de kabul etti. Yunanistan Ortodoks Kilisesi'nin birçok yetkilisini tanıyorum ve çoğunun sözde Ukrayna özerkliği ile ilgili olarak neler olup bittiğine ilişkin gerçekleri bildiklerine yürekten inanıyorum. Ukrayna Kilisesi’nin özerkliğine ilişkin Rum Patrikhanesi tarafından atılacak tek taraflı eylemler tüm Ortodoksluğun birliği için en trajik sonuçlara yol açabilir.
Fener Rum Patrikhanesi, Ukrayna Kilisesi'ne otosefallik (özerklik) verilmesini gerekçelendirmek için tarihi belgeler içeren iddiasıyla Eylül sonlarında bir rapor yayınladı. Rapora tepki gösteren Rus Ortodoks Kilisesi ise raporda Ukrayna Kilisesi tarihinin bilinçli olarak çarpıtıldığını vurguladı.
Raporu değerlendiren Rus Ortodoks Kilisesi Dış İlişkiler Departmanı yetkilisi Nikolay Balaşov, Fener Rum Patrikhanesi'nin Ukrayna Kilisesi'nin tarihi hakkında sunduğu belgelerin güvenilmez olduğunun altını çizerek, gerçeği ortaya çıkarmak için arşiv belgeleri esas alınarak ciddi bir bilimsel tartışma yapılması gerektiğini kaydetti.
Ukrayna Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko, Fener Rum Patrikhanesi'nin, Moskova'nın izni olmadan tüm devletlere bağımsız kilise oluşturma hakkı verme yönünde karar aldığını aktararak, "Bu kararı göz önüne alacak olursak ilk sırada Ukrayna'nın ulusal kilise oluşturma hakkı olabilir" demişti. ABD-Rus savaşı olarak nitelediğimiz bu durum için çok net olarak “ABD’nin desteklediği Rum Patrikhanesi’nin, Rus Patrikhanesi ile bir savaşıdır” diyebiliriz. Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko da bu kavgayı yakında yapılacak seçimlerde arkasına ABD desteğini alarak siyasi bir koz olarak kullanmak için desteklemektedir.
Yazımızın bu kısmından sonra çok önemli iki Rus bilim adamının (Bizce devlet söylemi niteliğindeki)  ifadelerine yer vereceğiz.
10 Eylül’de Moskova Devlet Dil Üniversitesi'nden din bilimci Profesör “Roman Silantyev” Ukrayna Kilisesi'nin bağımsızlık talebini destekleyen İstanbul Fener Rum Patrikhanesi'ne, Türkiye'de Moskova Patrikhanesi'ne bağlı metropolitlikler kurarak simetrik yanıt verilebileceğini söyledi ve “Moskova Patrikhanesi'nin de bu eyleme karşılık olarak Türkiye'de kiliseler, metropolitlik kurulması Fener Rum Patrikhanesi'nin tutumuna simetrik yanıt olacaktır. Rus Ortodoks Kilisesi, Fener Rum Patrikhanesi'nin başkanlık ettiği yapılardan çıkıyor” dedi.
Bir diğer Rus bilim adamı olan ilahiyat uzmanı “Arkadiy Maler” de eş zamanlı olarak 15 Eylül’de Fener Rum Patrikhanesi ile iletişimin kopması halinde Rus Ortodoks Kilisesi'nin Türkiye’de kendi kiliselerini açabileceğini söyledi. “Eğer Kilisemiz Fener Rum Patrikhanesi ile ayinsel iletişimi keserse -ki kesmiştir- Rum Patrikhanesi’nin meşru sahası eskisi kadar değerli olmayacak ve biz, bu sahalarda, yani Türkiye, Kuzey Yunanistan'da, Ege’deki adalarda ve istediğimiz yerde kendi ibadethanelerimizi açma hakkımızı saklı tutacağız. Çünkü bu Kilise, bizim için tam anlamıyla Kilise olmaktan çıkmış olacak
Bu iki Rus bilim adamının ortak söyleminin Rusya’nın şu andaki resmi politikasını yansıttığı kanaatindeyiz. Şimdi Rusya’nın Türkiye’de kiliseler açma düşüncesine ani tepki ile karşı çıkanlar olacaktır.
Türkiye’de apartman dairelerinde merkezi belli olmayan, finansörü belli olmayan, içinde birkaç eşya ve obje ile adına “Kilise” denen çok sayıda kilise var! Bunlar misyonerlik yapıyorlar, boşlukta olan bireyleri aralarına alarak Hıristiyanlaştırıyorlar.
Hıristiyanlıkla ilgili bilinmesi gereken birkaç önemli husus vardır.
Batı Kilisesi olarak tanımlanan Katolik Kilisesi ile daha yakın bir tarihsel geçmişi olan Protestan kiliseler; “Ümmetçi” bir davranış sergilerler. Dini öğretilerinde ve faaliyetlerinde ulusalcılık ve milliyetçilik ön planda değildir. Özellikle Protestanlarda daha fazla görülen misyonerlik faaliyetlerinin amacı; olabildiğince insanı kendi kiliseleri çatısı altında sadece inanç yönünden toplamaktır ve bu da zaten misyonerliğin temel felsefesini oluşturur.
Doğu Kilisesi’ndeki yani Ortodokslukta ise durum farklıdır. Çünkü burada ümmetçilik yoktur. Ulusalcılık ve milliyetçilik ön plandadır misyonerlik ve “Hıristiyanlaştırma” faaliyetleri de yoktur. Ortodoks mezhebine bağlı kiliselerde ön planda olan daima milliyetçiliktir. Ortodoks kiliseleri bir yandan otonomilerini, dini özgürlüklerini sağlamaya çalışırken öte yandan Fener Rum Patrikhanesi’nin “Ekümeniklik” iddiası ve “Tüm Ortodokslar Helen’dir” felsefesi ile kurmaya çalıştığı baskı ile uğraşırlar. Bu reddedilmesine karşın din adına milliyetçilik yani “filetizm”dir.
Şu an ABD-Rus savaşı olarak görünen Rum Patrikhanesi ile Rus Patrikhanesi’nin savaşında misyonerlik ve Hıristiyan yapılmak istenen bireyler yoktur! Günümüzde sıkça telaffuz ettiğimiz “Evanjelistler” en baş misyoner grubudur.
Şu hususlar çok önemli:
Rusya kendi patrikhanesini doğal olarak koruyor. Ülke Ortodoks, Patrikhanesi de Ortodoks yani tepki doğal…
Yahu siz Amerikalılar, “Protestan” ağırlıklı bir ülkesiniz, Evanjelistler siyasetinizde çok etkili. Katolikleriniz de var ama ağırlığınız ve geçmiş birçok devlet başkanınız çoğunlukla Protestan!
Yahu siz Amerikalılar, “Rahip Brunson” vasıtasıyla Protestanlara arka çıktığınızı biliyoruz ama Türkiye’de bulunan Katoliklerle ilgili tek bir destek sözünüzü duymadık. Bu belki de Vatikan’a sempatiniz olmadığından kaynaklı olabilir!
Neden Ortodoks olan Rum Patrikhanesi’nin bu kadar arkasındasınız?
Ukrayna Kilisesi meselesi de siyasidir. ABD operasyonudur! Önümüzdeki zamanlarda başka boyutlar alacağı da şimdiden anlaşılmaktadır.
Gelelim “Ruslar –bir ihtimal- Türkiye’de kilise açsalar ne olur?” sorusuna!
Ülkemizde 1400 civarında Rum Cemaati mensubu ve 70 civarında kiliseleri ve onlarca papazları var. İçimizdeki Grekofiller ise bu insanları mazlum, ezilen, baskı altında bireyler olarak tanımlıyor ve Türkiye aleyhine içte ve dışta faaliyetlerde bulunuyorlar! Oysaki Rum Cemaati mensupları özgürce ibadetlerini yapıyorlar. Patrikleri özel günlerde, resepsiyonlarda Devlet protokolüne çağırılıyor.
Denilecek tek şey: “İnsaf Yahu
Misyonerlik ağırlıklı olarak “Protestan” kiliselerde yapılmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Ruslar Ortodoks’tur ve asla misyonerlik amacıyla kilise açmazlar. Bu Ortodoksluğun doğasında yoktur.
Siz! Rum Patrikhanesi için özgürlük çığlıklar atanlar. Ne dersiniz? Rumlara ve diğer gayrimüslim cemaatlere sağladığımız imkânları ve gösterilen sevgiyi ülkemizdeki Ruslara da sağlasak. İçimizde yerleşik durumda yaşayan on binlerce Rus vatandaşının olduğu biliniyor, bunlar da ibadetlerini özgürce yapsalar?
İnanın ki arkasındaki sonsuz ABD desteğine rağmen Rum Patrikhanesi’nin tüm forsu biter!




RUM PATRİKHANESİ'NİN EKÜMENİKLİK İDDİASINA PROTESTAN ABD'NİN ARCHONLARINDAN DESTEK



Fotoğraf: Şikago Metropoliti Nathaniel, Senatör Jim Abeler, Senatör Karen Housley, Archonlardan John Manos, Gus Pablecas, William Spell Minnesota Eyaleti Senatosu ve Temsilciler Meclisi’nin karar belgeleriyle poz veriyorlar.


ABD’de en etkili lobi olan Archonların etkisi ile ABD eyaletlerinin 45’inin senatolarında ve temsilciler meclislerinde, Rum Patrikhanesi’nin "Ekümenik"liğinin Türkiye tarafında tanınmasını sağlamak ve “Heybeliada Ruhban Okulu”nun yeniden açılması konusunda Türkiye’ye baskı yapılmasını öngören resmi nitelikli alınmış kararları 23 Mart 2018 tarihli makalemizde ele almıştık. Ve bu kararlara 45. olarak eklenen Indiana Eyaleti’nin kararlarını Mart tarihli makalemizde irdelerken Rum Patrikhanesi adına sunulan ve Türkiye aleyhine ağır söylemler içeren başlıklar bulunan bu karar tasarılarının, eyaletlerin hem senatolarında, hem de temsilciler meclislerinde onaylandığını ve aşağı yukarı ortak bir metin kullanıldığını da dile getirmiştik. 

Geçtiğimiz Eylül ayının son haftasında “Minesota Eyaleti” de bu kervana 46. eyalet olarak eklendi ve bu şekilde ABD’nin nüfusunun % 95’ine tekâmül eden bir kitlenin hem temsilciler meclislerinde hem de senatolarında Türkiye aleyhine, sözde din özgürlüklerini kısıtlayan bir ülkeymiş gibi kararlar alındı.

Minnesota’nın Temsilciler Meclisi ve Senatosu da ayrı ayrı olarak ama ortak metin ile diğer eyaletler gibi Türk Hükümeti’ni hedef aldı ve Rum Patrikhanesi ile diğer dini azınlıklar için din özgürlüğü ve bunların insan haklarının garanti altına alınması için baskıcı bir pozisyona girdi!

Bu son kararda; 1914'te Türkiye’de 1,8 milyon civarı Rum olduğu iddia ediliyor ve “Türk Hükümeti, Ekümenik Patrik Bartholomeos'un ekümenik karakterini tanımayı reddediyor ve onu, Türkiye'de kalan 2500 kadar Ortodoks Hıristiyan'ın başpiskoposu olarak tanımıyor” yazılıdır ama bu şeklideki ifade çelişkilidir!

Türkiye’nin Rum Patriğini Türkiye’deki Rum Ortodoksların başpiskoposu olarak tanımadığı iddiası çok yanlış! Türkiye Bartholomeos’u Rum Patriği olarak kabul ediyor ama Ekümenik Patrik olarak kabul etmiyor. Patriklik ise başpiskopostan üst bir rütbedir. Türkiye’yi kötülemek niyetiyle kendi kendilerine rütbe tenzili yapmışlar. Niyet kötü ve olayı çözümleyemeyenler bu söylemlere balıklama dalıyorlar. Ülkemizde çokça bulunan “Bizanssever”,”Yunansever” ya da başka bir söylemle “Grekofil” var. Bunlar başta üniversitelerde kümelenmişlerdir. Medyamızdaki Grekofillerin sayısını da azımsayamayız.

Minesota Eyaleti’nin aldığı kararlarda bir başka çelişkili durum da şudur: İleriye yönelik seçilecek patriklerin illaki TC vatandaşı olma şartı eleştiriliyor. Böyle bir hak isteniyor! Bu hususun son aylarda ısrarla yinelenmesi ise dikkat çekicidir. Çünkü geçtiğimiz yıllarda çok sayıda Yunanistan ya da ABD vatandaşı papaza TC vatandaşlığı verilmiştir. Bu hususun sorun olarak lanse edilmesi de enteresandır.

29 Mayıs 2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan, 5901 sayılı Vatandaşlık Kanunu m.12’ne göre “istisnai” olarak vatandaşlığın kazanılması da mümkündür. Bu imkândan yararlanacak kişilerde 5 yıl ikamet şartı ya da Türkçe konuşma şartı aranmadan Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığını kazanabilirler. Birçok ülke bir kişiyi vatandaş yaparken dil ve ülke tarihi hakkında bir imtihana tabi tutmaktadır. Bu hususun ne kadar haksız bir iftira olduğunu anlamak için TC vatandaşı yapılan papazlar ile ilgili aşağıda 2 makalemizin linkini veriyoruz. 

https://bulgareksarhligi.blogspot.com/2010/12/buyukada-yetimhanesi-ile-vatandasliga.html

https://bulgareksarhligi.blogspot.com/2010/12/turk-vatandasi-yapilan-rum-papazlari.html

Bildirilerde ayrıca Türkiye’nin, Ortodoks Kilisesi'ne ait yüzlerce kiliseye ve diğer mülklere el koyduğu ve 1971'de, gelecekteki Kilise liderlerinin eğitiminin ana merkezi kabul edilen Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılmasını “zorla” kapatma olarak sunulmaktadır. Oysaki 1971’de çıkan YÖK Yasası’na uymayı kabul etmedikleri ve YÖK’e bağlanmak istemedikleri için Heybeliada Ruhban Okulu’nun eğitimine kendilerince ara verilmişti.

ABD’de yayın yapan sivil toplum kuruluşu görünümünde, fakat “Devlet Destekli” ve genelde Türkiye aleyhine makaleler yayınlanan “The Persecution of Christians” (Hıristiyanlara Zulüm) adlı bir haber sitesinde 3 Ekim 2018’de uzun bir makale yayınlandı.

Makaleden bazı satır başları şöyledir:

“Bu makale Türk Hükümeti’nin Ekümenik Patrikhane ve Ekümenik Patriğe karşı olan tavrını gösteren hayati bir makaledir!  ABD'nin Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu’nun (USCIRF) Dünya’daki din özgürlüğü ihlallerini belgeleyen 2018 Yıllık Raporunda 2. Seviye ihlal edenler arasında Türkiye'nin de bulunduğunu üzüntüyle not ediyoruz.

Türkiye’de dini özgürlük ihlalleri sistematik devam etmektedir. Uluslararası insan hakları topluluğunun dikkatini, Ekümenik Patrikhanenin ve tüm Hıristiyanların Türkiye'deki durumuna çekiyoruz.

(Gatestone Enstitüsü’nde yazılar yazan bir Türk olan “Uzay Bulut”un 2 Ekim 2018’de bahsi geçen enstitüde İngilizce yayınlanan  “Türkiye: Camiler İnşa Etmek, Hıristiyanlığı Silmek” başlıklı makalesinden alıntılar yapılmış. Uzay Bulut: Heybeliada Cam Limanı’nda bulunan eski verem sanatoryumu arazisinin Diyanet Vakfı’na tahsis edilmesini de yazısında tenkit ediyor. Uzay Bulut ve Türkiye karşıtlığı içeren yazıları ile ilgili internet üzerinde çokça link bulunabiliyor)

Uzay Bulut Almanya’da açılan camii ve Heybeliada Ruhban Okulu karşılaştırmasını şöyle yapıyor:

Türkiye'nin en son camisi Almanya'da açılıyor iken, en büyük Hıristiyan Ortodoks teoloji okulu, Türk Hükümeti’nin emriyle yaklaşık 50 yıldır kapalı kalmıştır. Dahası, kapalı bu Hıristiyan okulundan bir kilometreden daha kısa bir sürede, toplam 200 dönümlük bir alana yayılan büyük bir İslami çalışma merkezi kurulacak.

Ülkenin en büyük Hıristiyan ilahiyat okulunu kapatan Türk Hükümeti, yıllık bütçesinin büyük bölümünü dünya çapında cami inşaatına harcıyor…

Türk Hükümeti, Dünya çapında İslam'ı teşvik etmek için uzun vadeli bir çaba kapsamında yüz milyonlarca dolarlık bütçe ile cami yaptırdı…

29 Eylül'de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya'nın Köln kentinde yer alan “Köln Merkez Camii”nin açılışını yaptı. Bu arada, Almanya'da büyük bir cami açıldı ama Marmara Denizi'ndeki Halki (Heybeliada) adasında bulunan en büyük Hıristiyan Ortodoks ilahiyat okulu, Türk Hükümetinin emriyle yaklaşık 50 yıldır kapalıdır.

Bu arada, Türk Hükümeti Türkiye'deki Hristiyanlık mirasını yok etmeye devam ediyor. Örneğin, Ortodoks Teoloji Semineri, Hıristiyanların Türkiye'de maruz kaldıkları sistematik ayrımcılığın günümüzdeki bir simgesi haline gelmiştir.

Yazının devamında The Persecution of Christians” sitesinin yazarı; Heybeliada’da bulunan uzun süredir metruk durumdaki Verem Hastanesi arazisinin Diyanet Vakfı’na tahsis edilmesini ise tenkit ediyor. “Adeta hakaret eder gibi Heybeliada Ruhban Okulu’nu yeniden açmak yerine, Diyanet Vakfı’na arazi tahsis ediyorlar” sözleriyle bunu kendilerine bir hakaret telakki etmişler ve bu husus şu ifadeler ile dile getirilmiş:

Heybeliada Rum cemaati mensuplarının ikamet ettiği Türkiye'deki birkaç yerden biridir. Türk Hükümeti’nin Heybeliada’da büyük bir İslami merkez inşa etmesi tesadüf değildir! Bu, İslamlaştırma politikasının, bölgedeki Yunan kültürel mirasının ve Ortodoks Hıristiyanlığın ortadan kaldırılmasını daha da ileriye götürecek bir projenin ayak sesleridir. Ülkenin en büyük Hıristiyan ilahiyat okulunu kapatan Türk hükümeti, yıllık bütçesinin büyük bölümünü dünya çapında cami inşaatına harcıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı; Heybeliada Ortodoks Okulu’nun yanında İslami merkez kurmayı planlayan hükümet ajansıdır. Diyanet’in geçen yıl toplam yıllık bütçesi, Türk basınına göre sağlık bakanlığı ve içişleri bakanlığı da dâhil olmak üzere 12 bakanlığın bütçelerini aşarak 8,1 milyar liraya (1,38 milyar dolar) ulaştı

Diyanet Vakfı’na Türkiye topraklarında bir arazi tahsis edilmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesine yorum yapmak ile bir yerde camii inşa edilmesi için bütçe ayrılmasına yorum yapmak sanırım hiçbir Yunanlının “HADDİNE” değildir! 

-----------------------------