7 Aralık 2010 Salı

BÜYÜKADA YETİMHANESİ ile VATANDAŞLIĞA ALINAN PAPAZLAR


Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü (3 Kasım 2010) Büyükada Rum Yetimhanesi ile ilgili dava Adalar Adliye’sinde görüldü ve beklenen karar verildi. Beklenen karardı çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde, Rum Patrikhanesi’nin açtığı dava neticesinde Türkiye Cumhuriyeti bu mülkün tapusunu vermesi yönünde mahkûm olmuştu. Aslında Türkiye için çok önemli olan bu dava ile ilgili medyamızda çok cılız haberler aralıklı olarak çıktı ama bir kaza haberi kadar dahi önemsenmedi.

Patrikhane ve Türkiye arasında, önem açısından sırasıyla bakıldığında birinci sırada olan Patrikhane’nin Ekümenikliğidir zira bu Türkiye toprakları üzerinde “Ortodoks Halifeliği” kurulması ile eşdeğer bir husustur. İkinci sırada ise Heybeliada Ruhban Okulu meselesi vardır. Bu okul; 1971 yılında çıkan YÖK Yasası’na bağlı olmak istemedikleri için kendilerince kapatılmış, ancak “Türkiye Ruhban Okulu’nu kapattı” şeklinde yanlış bilgileri Dünya’ya yaymışlardır. Öyle ki bu “yalan” bilgiye bizim ülkemizdeki çoğu çevreler de inanmaktadır.

Büyükada Yetimhanesi; Türkiye ile Patrikhane arasında olan sorunlar sıralamasında üçüncü sıradadır ve düz bir mantıkla bakıldığında aslında bir tapu devrinden ibarettir. Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olduğu da iddia edilen ve çok büyük bir restorasyon bedeli gerektiren, Büyükada’nın arkalarında ulaşım açısından da zor bir konumda olan bu yapıyı önemli kılan sadece tapunun kime tescil edileceği hususudur. AİHM’de açılan davada talep edilen; tapunun Patrikhane adına tescil edilmesidir ama Patrikhane’nin tüzel kişiliği yoktur ve tüzel ya da gerçek kişi olmayanların adına tapu tescil edilemez. İşte bu karar ile Patrikhane tüzel kişilik kazanır mı ya da bunun yolu açılır mı? Tüzel kişilik olmayan bir kurum adına tapu tescili yapılabilir mi? İşte Büyükada Yetimhane’sini önemli kılan faktör budur!

Evvela hadiseyi AİHM açısından irdeleyelim. Her fırsatta ülkemizdeki yargı için bağımsızlık ve tarafsızlık talep eden AB ve AİHM kanadı “tarafsız” değildir ve “yanlıdır”. Bunu da çok basit bir şekilde ortaya koyabiliriz. Varsayalım ki Rum Patrikhanesi AİHM nezdinde, Türkiye’nin kendilerine “Ekümenik” statüsü kullandırmadığı yolunda bir dava açsın! Ülkemiz yasalarına göre; Türkiye’de yaşayan Rum asıllı vatandaşlarımızın dini lideri konumunda olan ve de tüzel kişiliği de olmayan Rum Patrikhanesi bu doğrultuda bir dava açarsa -ki açabilir- karşımızda reyini baştan ihdas etmiş ve “yanlı” bir AİHM olacaktır.

Yetimhane davası ile ilgili olarak kararlarında/evraklarında “Affaire Rum Patrikliği (Patriarchat Ecumenique) Turkey, Application No. 14340/05” yazan AİHM, daha baştan “Patriarchat Ecumenique” yazarak Patrikhaneyi karşısında Ekümenik olarak almakta ve kararlarında da bunu göz önüne almaktadır. Bu dava ile ilgili olarak; 8 Eylül 2008 ve 15 Haziran 2010 tarihli kararlardaki yazış şekli de budur!

Vakıflar Genel Müdürlüğü Meclisi de Büyükada Rum Yetimhanesi’nin AİHM kararına uygun olarak devri için bu şekilde karar almıştı. Ancak Meclis kararında; AİHM’nin Türkiye aleyhindeki kararını açıklamasının ardından, devrin Rum Patrikhanesi’ne değil de Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfı’na yapılması için direndi. AİHM ilk kez böyle bir karar vermiştir. Bu suretle; ilk kez bir vakıf yerine, dini bir cemaate tapu devri yapılması için karar alınmıştır. 3 Kasım’daki kararın ardından da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde Büyükada Yetimhanesi’nin, Rum Patrikhanesi adına tapu tescili yapılması için müracaat hakkı artık kesinleşmiştir. Aslında on beş gün içinde bir itiraz yapılma hakkı bu tür davalarda olmakla birlikte; AİHM kararı nedeniyle bu tür müracaatın Türkiye adına yapılması da bir anlam ifade etmeyecektir. Sonuç olarak; artık Büyükada Yetimhanesi’nin tapusu Rum Patrikhanesi adınadır.

Bu tapu davası neticesinde Rum Patrikhanesi, Ekümeniklik sevdasında önemli bir yol almış mıdır ve Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada,  ile Gökçeada’da çok değerli mülklere sahip 23 vakfın gayrimenkullerinin devrinin önü de açılır mı? Bunlar da sorulması gereken sorulardır.

Tapu Kanunu m. 2'ye göre Hükmi şahısların tapu işlerinde merkez veya şubelerinin bulundukları yerin en büyük mülkiye amirinden nizamnamelerine göre gayrimenkul tasarrufuna izinli olduklarına ve tescil işini yapacak mümessilin salahiyetine dair alınacak belgenin verilmesi mecburidir. Madde; çok açık olarak ancak tüzel kişilerin gayrimenkul edinebileceklerini de ortaya koymaktadır.

Türk Hukuk sistemine göre tüzel kişiliği olmayan bir kurumun mülkiyet hakkı sahibi olması mümkün değildir. Hak sahibi olmak için hukuk süjesi olmak gerekmektedir. Gerçek kişiler ve tüzel kişiler hukuk süjesidir. Bir kuruma tüzel kişilik, hangi hukuk sistemi içinde kurulursa, o hukuk sistemi tarafından verilmektedir. Dolayısıyla Türk Hukuku dışında hiçbir hukuk sistemi Patrikhaneye tüzel kişilik veremez. Onun için Türkiye Cumhuriyeti'nden Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişilik vermesi istenmektedir. Zira AİHM’nin dahi Türkiye’nin böyle bir kişiliği Rum Patrikhanesi’ne vermesi hususunda karar vermesi ile tüzel kişiliğin kazanılması mümkün değildir. ABD’nin ve AB’nin bu konuda bilinen dayatmalarıyla da bunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişiliği ancak Türkiye Cumhuriyeti verebilir ve “özel” bir yasa tasarısı hazırlanıp birtakım taşlar yerinden oynamadıkça, başta Anayasa olmak üzere şu anda mevcut hiçbir kanunla bu tür bir hakkın verilmesi sağlanamaz.

AİHM’nin kayıtlarında; “Patriarchat Ecumenique” yazmış olması da aslında bir şeyi değiştirmez. Yukarıda AİHM’de açılacak bir “Ekümenizm” davası için yazılan senaryo ise karşımızdaki kişilerin görüşünü ve oylarını nasıl baştan ihdas ettikleri belirtmek açısından yaratıldı. Yoksa böyle bir  “san” vermeye AİHM’nin de hakkı yoktur. AİHM’de açılacak bir dava için kaybedilmiş bir hak üzerinden gitmek gerekmektedir. Bu bağlamda ise ne Osmanlı Hukuku ne de TC Hukuku bu kuruma tüzel kişilik vermemiştir. Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişiliğin verilmesi için Türkiye açısından “iyimser” bakış açısının değişmesi, devreye “politik” güçlerin girmesi ve bu durumda da ortada bir “hukuk katli” çıkacağından, ağır adımlarla yol almaya devam ederek, süreci kendi açılarından uzatmaya gayret edeceklerdir. Tabi ki bu yolda ilerlerken bu güne değin ülkemize yapılan dış baskılar da aynen devam edecektir.

Büyükada Yetimhanesi tapusunun Rum Patrikhanesi’ne devredilmesi bir dizi hukuk kavramının alt üst olmasına sebep olacaktır/olmuştur.

Ancak bu Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişilik sağlamaz ama yol açılmasına sebeptir ve bundan böyle açık vermemek adına dikkat edilmesi şarttır!

Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığımız “Vatandaş yapılan Rum Papazları” ile ilgili de şu birkaç noktayı burada vurgulamak gerekmektedir: 

Yetkili makam kararıyla Türk vatandaşlığının kazanılması; Türk Vatandaşlığı Kanunu m. 11'deki şartların varlığını zorunlu kılmaktadır. Bu şartlardan biri başvuru tarihinden geriye doğru Türkiye'de kesintisiz 5 yıl ikamet etmektir.

29 Mayıs 2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan, 5901 sayılı Vatandaşlık Kanunu m.12’ne göre “istisnai” olarak vatandaşlığın kazanılması da mümkündür. Bu imkândan yararlanacak kişilerde 5 yıl ikamet şartı ya da Türkçe konuşma şartı aranmadan Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığını kazanabilirler. Birçok ülke bir kişiyi vatandaş yaparken dil ve ülke tarihi hakkında bir imtihana tabi tutmaktadır.
5901 sayılı Vatandaşlık Kanunu m.12 şöyledir.

a) Türkiye'ye sanayi tesisleri getiren veya bilimsel, teknolojik, ekonomik, sosyal, sportif, kültürel, sanatsal alanlarda olağanüstü hizmeti geçen ya da geçeceği düşünülen ve ilgili bakanlıklarca haklarında gerekçeli teklifte bulunulan kişiler.

b) Vatandaşlığa alınması zaruri görülen kişiler.

c) Göçmen olarak  kabul edilen kişiler.

Türk vatandaşlığı verilen 13 papaz Vatandaşlık Kanunu’nun m.12'e göre Türk vatandaşı olmuşsa “a” ya da “b” bendine göre vatandaş olmuş demektir. Bu konuda makalemiz ve çıktığımız iki televizyon programı dışında henüz medyada bir haber henüz çıkmadı. Şu anda bu 13 papazla ilgili olarak Vatandaşlık ve Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü nezdinde; alınan Bakanlar Kurulu çerçevesinde işlemler sürmektedir. Umarız bu taze vatandaşlar TC hüviyetlerini ellerine aldıklarında medyamızda haber olacaklardır.

Şimdi dikkat edilmesi gereken “Vatandaş Yapılan Rum Papazları” adlı makalemizde ayrıntılı olarak belirttiğimiz gibi; bunun arkası gelecektir, daha birçok papaz vatandaş olmak için sıradadır, geçmişte yaşananları “Tarih Tekerrürden İbarettir” mantığıyla ne olacak vatandaş oluversinler diyerek geçiştirmemek gerekmektedir.