7 Aralık 2010 Salı

YAPILAMAYAN AYASOFYA AYİNİNİN ARDINDAN


15 Ağustos 2010’da Sümela Manastırı’nda, Rum Patriği Bartholomeos tarafından yönetilen ayinin ardından sıranın Ayasofya’ya geldiğini yazılarımızda dile getirmiştik. Sümela’da gerçekleştirilen ayinin ne anlama geldiği ise ne yazık ki anlaşılamamış ve bu konuda çıkan haberler sadece Rumlarım/Yunanlıların orada bir ayin yapmasına verilen milliyetçi tepkilerle sınırlı kalmıştı. 10 Ağustos’ta, yeni çıkan kitabımız “Patrikhane ile Mücadelem”in tanıtım toplantısında, ağırlıklı olarak Sümela ile ilgili bilgiler verdik. AA’nın ve İHA’nın buna önem vermesi üzerine haber portallarının neredeyse tümünde 15 Ağustos’un bilinen ama analizi tam yapılamamış önemi ortaya çıktı. İhlas Haber Ajansı’nın (Özel Haber) başlığıyla bunu vermesinin rolünü de burada vurgulamak gereklidir.

Bu sitedeki daha önceki yazılarımızda ve televizyon programlarımızda; sıranın artık Ayasofya’da olduğunu hep vurguladık. Bu eylemi, bu doğrultudaki girişimleri hakkında bilgi sahibi olduğumuz için Rum Patrikhanesi’nden beklerken ortaya bir meczup çıktı! Bu meczup; Yunan asıllı ABD vatandaşı Chris Spirou’ydu.

Bu şahıs; ağırlıklı olarak 2005 yılından itibaren Ayasofya’ya Özgürlük sloganıyla ve ilk başta restorasyon yardımı vaadi ile başlayan faaliyetlerde bulundu. Hatta bu konuda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a mektuplar yazdı. Akla, surların tamiri ile başlayıp, kamuoyuna ne güzel bir şekilde yutturulan ve de alıştırılan “Sur İçi İstanbul” kavramı geldi. Bu kavram; süreçte, aramızdaki/içimizdeki  “Bizanssever”lerin artmasına neden oldu…

Haber portallarında, Yunan asıllı bir Amerikalı zengin ile birlikte gelecek bir grubun Ayasofya’da 17 Eylül günü korsan ayin yapmaya kalkışacağı günler öncesinden biliniyordu. Ancak bu kez bu işi götüren zat sıradan biri değildir. Her fırsatta Amerikan Senatosu’nda, Barack Obama’nın, Hillary Clinton’un yanında görülen bir dolar milyarderi; Chris Spirou’dur. 

Bu şahsın ya da başkanı olduğu organizasyonun en baş söylemi Ayasofya’ya para ödemeden girmek oldu. Her fırsatta vurguladığımız “Bu adamlar hiçbir sözü nedensiz söylemez” burada da haklılığını gösterdi! Tipik “Bizans” tepkisi olan bu davranış, her fırsatı ve söylemi o anlık olmasa da ileriye yönelik bir koz, bir yerlerde bekleterek, gününde kullanmak amacıyla saklanan bir imkân olarak kullanılmasını sağlamaktır.

Chris Spirou da bu bağlamda aynı davranışları sergilemiştir. Örneğin 16 Eylül tarihli yazımızda belge olarak kullandığımız, 9 Temmuz 2007’de Nicolas Sarkozy’ye gönderdiği mektubunda ve şu son bir haftalık süreçteki söylemlerindeki en önde görünen söylemi; Ayasofya’ya ücretsiz girilmesidir. Bu suretle ileriye yönelik zilliyet elde edilmek istenmektedir.

Evet, kopan fırtına dün akşam geç saatlerde dindi ve “Ayasofya’ya Özgürlük” adlı konseyin (Free Agia Sophia Council of America) 17 Eylül günü Ayasofya’ya ücretsiz girerek korsan ayin yapma girişimi başarıya ulaşamadı ve 200 kişiden fazla bir grupla Yunanistan’da hareket etmeye hazır sınıra  yakın bir yerde beklemekte olan konseyin başkanı Chris Spirou’nun  girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.

Bu süreçte Rum Patriği Bartholomeos’un bu eylemi durdurmak için olan gücüyle çalıştığı bilinmektedir ancak eylemi yaptırmama çabası bizce iyi niyetle değildir. Zira bu girişim;  kendilerince ana amaca ulaşma, bir gün Ayasofya’da Rum Patriği’nin, onlara göre Ekümenik Patriğin yönetiminde (tekrar) ibadet etme ülküsüne zararlı bir girişim olarak görülmüştür.

Spirou’nun bu provokatif girişimi bir açıdan bakıldığında Türkiye’ye pozitif bir fayda sağlamıştır. Kültür Bakanlığı açısından, bu eylemin bir başka yönüne dikkat çekilmiştir ki bu zaman içinde orada sembolik de olsa İslami bir ibadetin yapılmasına, örneğin bir Bayram Namazı’nın kılınması taleplerine yol açacağıdır.  Ve nedense Ayasofya’da bir Bayram Namazı; bazı kesimlerce, Ayasofya’da bir Hıristiyan ayini yapılmasından daha dehşet vericidir.

Ayasofya’ya Özgürlük” konseyi, “Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Hasan Göğüş’ten aldıkları mektup üzerine, Dedeağaç’ta olağanüstü bir toplantı yaptıklarını ve Ayasofya’da ayinin ertelenmesine karar verdiklerini söyledi.” (A.A.)

İşte yukarıdaki bazı söylemlerimizle tamamen bağdaşan bir tepki! Ayin yapmaktan vazgeçilmedi. Ayin yapmayı ertelediklerini açıkladılar. Spirou yaptığı açıklamada; kendilerine Türk Büyükelçisi tarafından bu eylemin tahrik edici olduğunu ve Türk yasalarına aykırı olduğunu ve bundan ötürü izin verilmeyeceği vurgulandığını söylemiştir.

Oysaki Spirou’nun elimizde bulunan 15 Eylül tarihli ve 1 Eylül’de Atina’da yaptığı basın toplantısındaki videolardaki söylemleri ile “erteleme” olarak telaffuz edilen bu eylemden vazgeçme kararı arasında büyük çelişki vardır. Bu videolarda Spirou’nun arkasında üzerinde “Hür Ayasofya” yazan ve parmaklıklar arasında görülen Ayasofya görüntüsü ile basılmış çok büyün bir poster vardı ve “asarız keseriz gireriz” edasıyla hatta argoya kaçan kelimelerle basın toplantısında ahkâm kesmiştir.

Bu yaşanan süreçte dikkatimizi çeken ve bizi üzen şu husus vardır; Somut ve ortada olan verilerin, gerçek bir analizinin yapılmadığı ya da yapılamadığı gerçeği ile Ayasofya’da bir ayin yapılmasına da salt “Anti Helenizm” olarak tepki verdiği üzüntüyle görülmektedir. Evet, yapılmak istenen Helenizm’le açıklanabilir. Ancak tepkinin içeriği sadece Helenizm’le ortaya konulmamalıdır. Çünkü bu kez karşı tarafa; bu tür isteklerin ve eylemelerin sadece aşırı milliyetçi unsurlara ait olduğu ve sadece belli bir kesimden geldiğini söyleme fırsatı verilmektedir.

16 Ağustos’ta Türksam’da çıkan yazımızda, elimizden geldiğince bunu çok somut ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymaya ve bu eylemin ana temasını paylaşmaya çalıştık. Aynı gün 13.00’de, Gün Ortası Programı’nda, Bengütürk Tv’de bu görüşlerimizi elimizdeki video görüntüleri eşliğinde sunduk. Bunun çok yararlı olduğu kanaatindeyiz. Kendine paye çıkarma adına değil de bir şekilde görünen ve bilinen verilerin alt alta yazılmasında ve “Kral Çıplak” söylemi ile bağdaşan bir şekilde konunun anlaşılmasına ve iptal kararında ufak bir katkımız olduğu yönünde düşüncemiz ve memnuniyetimiz vardır. Kendimize paye çıkarmadan da bu iptal sürecinde katkısı olan, başta Kültür Bakanlığı olmak üzere kişi ve kurumlara karşı memnuniyetimizi dile getirmek gereklidir.

Chris Spirou; salt 2005’ten itibaren Ayasofya ile uğraşan biri değildir, Amerika adına “Sırp Lideri Miloseviç”e de danışmanlık yapmış tipik bir “Türk Düşmanı”dır. 16 Eylül’de Türksam’da çıkan makalemiz ile saat 13.00’de, Gün Ortası Programı’nda, Bengütürk Tv’de ilk kez bir Türk kanalında yayınlanan görüntülerin nedeniyle bazı tepkiler de aldık! Haber portallarımızda kelime kelime aynı cümlelerle “Bir zamanlar Sırp lider Miloseviç'e danışmanlık yapmış olan Spirou…” şeklinde bilgi vardır. 

Bize bir şekilde, “bu süreçte biz de bir katkı sağladık” huzurunu veren, kendine de paye çıkarma dışa vurumumuz ise dün akşam geç saatlerde Facebook profilimize gelen çok sayıda, “Sırp” profilinden gelen mesajlarla ilgilidir. Bu “Sırp” profilleri; mesaj yoluyla bir söylemde bulunmamışlar, fakat aynı dalgalanan Yunan bayrağı görselini tarafımıza göndermişlerdir. Bu ta bizi söylemlerimizi ve analizlerimizin, içten çok dışta takip edildiğini ortaya koymaktadır.

Çokça tekrar ettiğimiz gibi sıra Ayasofya’da ayin yapmaya gelmiştir. Bu istek sonlanmamıştır.

Bu meczup Amerikalı önderliğinde “Free Agia Sophia Council of America’nın girişimi münferit bir girişim de olsa, arkasında Hillary Clinton’un da olduğu güçlü bir ABD desteği vardır. ABD’nin ise farklı zamanlarda, farklı politikalar izleyerek, farklı grupları aynı hedefe yönlendirdiği de bilinen bir gerçektir.